Post Tahribatın Grafik Anlam Üzerindeki Etkilerine Sanat Bağlamında Yaklaşım
Harari (2015)’ye göre insan M.Ö 45.000’den itibaren besin zincirindeki tartışmalı ve ortalarda yer alan yerini Sapiens türünün dünyanın her yanına yayılmaya başlamasıyla beraber M.Ö 12.000'e gelindiğinde en yukarıya taşımıştır. Söz konusu süreci takiben yaratılan av aletlerinin, kutsal heykelciklerin (ikonların), fildişi takıların geliştirilen el becerileriyle ve toplumsal örgütlenme genişlikleriyle beraber artıp çeşitlendiğini görmekteyiz. Meggs ve Purvis (2006)’in işaret ettiği üzere oranuy (sanat) kavramı henüz bulunmasa bile dini, kurgu anlatı (mitolojik), içkin (ruhsal) ve bilişsel soyutluklara dayanan ilk somut oranuy eserleri on binlerce yıldır keşfedilmeye ve yaratılmaya devam edilmektedir.
Dünyadaki yayılmacılığın, sömürgeciliğin neticesinde binlerce canlı ve bitki türü yok olmuştur. Doğa en iyi ihtimallerle mevcudunun yarısından çoğunu kaybetmiştir. Aynısının Yeniden Doğuş’un (Renaissance) ardından gelen yenilenmeci (modern) akımların veya denemelerin sonraki (post) sürecinde çağdaş oranuya yapıldığı gözlemlenmektedir. Fakat burada kaybolanların canlı türleri
veya türevleri yerine akılcı anlamlar bütünü olduğu sanılmaktadır. Anlam denilen önemli içeriğin, uzmanlık alanlarının sınırları içerisinde geliştiği mi yoksa yoksunlaştığı mı sorusunun önemini koruduğu hatta arttırdığı sezilmektedir.
Oranuy kavramının derinlikleri Dışavurumculuk’la, İzlenimcilik’le, Öncülük’le (Avangard), Anlamdışılık’la (Dada), Safçılık’la (Suprematizm), Yapıcılık’la (Konstrüktivizim) (Lake ve Maillard, 1964) sorgulanmaya başladığı andan itibaren, her keşifte oranuyun tıpkı doğa gibi yıkıma uğradığı, aynılaşıp çeşitliliğini ve anlamını kaybettiği edimlenmektedir. Bu durumun irdelemesi ve söz konusu parçalamaların, dengelemelerin, yaygınlaştırmaların insanın yerindelik (estetik) algısında yarattıkları toplumsal ve kişisel bağlamda incelenmelidir. Kaleme alınan bildirinin amacı, her deneyde ve keşifte özgünleşen oranuyun çizgi yaratımı (grafik) bağlamında anlamını ve çeşitliliğini ne kadar koruyabildiğini araştırmaktır.
Durumun aydınlatılması üzere birincil ve ikincil kaynak taramalarıyla beraber oranuy ve çizgi yaratımı hakkındaki niteliksel verilerin toplanması, ilişkilendirilmesi ve sınıflandırılması yapılacaktır. Ortaya çıkan belirteçlerin netleştirilmesi için görsel örneklemelere yer verilecektir.
Yazıbilimin Altı Temel Kuvveti ve Hareket Özellikleri
Fonetik yazıyı oluşturan harfler bazı temel ilkeleri bünyelerinde taşımaktadırlar. Ayrımsanır, yalın, kolay
uygulanabilir, yazılı ve basılı yayınlarda benzer olma ihtiyaçlarını bu prensipler kapsamında karşılarlar.
Alfabelerden istenilen özellikler çağlar boyunca benzerlik göstermiştir. Epigrafi, paleografi, grafoloji, tipografi,
göstergebilim, yazı sistemleri bilimi (İng. scriptology), ortografi, reprografi gibi disiplinlerce incelenen yazı
piktogramdan morfeme kadarki macerasında grafematik değişimlere uğramaktadır. Bu çalışma söz konusu
değişikliklerin hangi grafemoloji ilkeleri doğrultusunda ve nasıl gerçekleştiğini açıklamak üzerinedir. Araştırmanın
amacı çalışmada kullanılan görseller, çizimler yardımıyla betimsel açıdan analizi ve yorumu yapılan ilkeleri örnekler üzerinden tanımlayarak yazıbilimin kuramsal çerçevesini belirtmektir. Bu doğrultuda MÖ 4000 civarından günümüze kadar geçen zaman aralığı dahilindeki Bereketli Hilal ve Akdeniz havzası boyunca yükselmiş medeni toplumların yazı sistemleri tarihsel incelemeye tabi tutulmuş, grafematik gelişim süreçleri gözlemlenmiştir. Elde edilen veriler ışığında örnekler üzerinden tanımlanan ilkeler sonuç kısmında tablo haline getirilmiştir ve tartışılmıştır. Çalışmada belirlenen sınıflandırma yöntemiyle morfemlerin özellikleri nicel verilerle karşılaştırılır, tanımlanır, kaydedilir ve hesaplanır hale getirilmektedir. Yazıbilimin dayanaklarını genişleten bu araştırma, harf kavramlarının eğilimlerini tespit ederek fonogramik yazıya dair bilimsel öngörülere ulaşma olanaklarını arttırmaktadır. Böylece görsel iletişime yazı bağlamında yeni terimler kazandırılırken yazılı iletişimin hangi kavramlar etkisinde ilerlediği aydınlatılmıştır.
Kaynaklar
Günümüzdeki iletişim araçlarından biri de yazıdır. Konuşma sırasında çıkarılan sesler gibi dizgeli şekilde yan yana getirilen harflerle, aktarılmak istenen ileti yazıya dökülmektedir. Harfler, çoğunlukla birbirinden farklı, yalın, akıcı ve devingen biçimlere sahiptir. Ancak Türk yazı dizgesine bakıldığında birbiriyle aynı, karmaşık ve durağan bazı harflerin olduğu gözlemlenmiştir. Bu durumun yazı dizgesindeki yapılar arasında uyumsuzluk yaratarak, yazının akışını engellediği düşünülmektedir. Ayrıca, Türkçe’yi ifade etmekte kullanılan büyük‑küçük harf takımlarının çift abecelilik yarattığı, böylelikle yazılı iletişimi karmaşıklaştırdığı düşünülmektedir. Diğer yandan, günümüz Latin abecesindeki alt ve üst uzantılar (ascender‑descender), dar satır aralıklı tasarımlarda yapıların birbirine karışmasına neden olmaktadır.
Bu araştırmada yalınlık, ayrımsanma ve vurgu ilkelerine göre sorunlu bulunan; devingen algılamayı engellediği, okuma‑yazmada kayıplara neden olduğu düşünülen harfler yerine yeni öneriler getirilmiştir. Harflerde eksiltme, ekleme, yeniden düzenleme ya da baştan yapılandırma uygulamalarıyla akıcı, devingen, yalın ve uyumlu bir yazı dizgesi oluşturulduğu, sonucun Türkçe okuma‑yazma etkinliğini arttıracağı düşünülmektedir.
Anahtar Kelimeler: Ayrımsanma, Yalınlık, Vurgu, Çift Abecelilik, Devingen Algılama